KIRMIZI PAZARTESİ- GABRIEL GARCIA MARQUEZ








Nobel Edebiyat Ödüllü Kırmızı Pazartesi, Marquez’in çocukluğunu geçirdiği kasabada yaşanan bir olayı anlatmaktadır.

Yazarın anlatımı çok akıcı ve etkileyici, kitabı elinizden bırakmak istemeyebilirsiniz. Yaşadığı toplumu öyle güzel anlatmış ki, tanımadığımız bir kültürü hayatımıza katıyor. Zaten Nobel Edebiyat ödüllü bir yazar.  Gerçek bir olayı anlattığı için daha fazla etkili oluyor tabii.

Romanın kırılma noktası bir evlilik; çok kısa sürecek olan bir evlilik bu. Cinayet evlilikten sonra gerçekleşiyor. Toplumun tepkileri ortak, herkes malum sonu biliyor gibi. Hatta bazı yerlerde içinizden ‘’yok artık’’ demek gelebilir.

İspanyolcanın kendine has ahengini romanı okurken yüksek oranda hisseceksiniz. Küçüklüğümden beri (izlediğim filmlerden) İspanyolca konuşanların biraz fazla konuştuklarını ve tepkilerinin biraz abartılı (coşkulu) olduğunu düşünürüm hep. Bu kitapta da bunu hissettim.

Kısa bir roman, benim elimdeki basım 30. basım, 2011 yılında basılmış, 107 sayfa.  Yeni basımlarının kapağı farklı. 

Kısa roman yazmanın çok zor olduğunu düşünüyorum, anlatımda eksiklik yaratmadan olay örgüsünü 100 sayfaya sığdırmak çok zor bir iş. Çok sevdiğim yazar Marquez’in bir sonra paylaşacağım romanı ‘’Kolera Günlerinde Aşk’’ olacak.

Keyifli okumalar.

ZEYTİNDAĞI- FALİH RIFKI ATAY





Zeytindağı kitabını okurken anladım ki; Osmanlı’nın son zamanlarını (yani bence şimdiye dek Türk Milletinin geçirdiği en zor zamanları) yeterince kavrayamamışım. Ders kitaplarının ruhsuzluğu arasında kalmış o zamanlar. Bu millet ne bedeller ödemiş ve nasıl topraklar üzerinde yaşıyoruz, yeterince farkında mıyız? Ben farkında olduğumu düşünüyordum fakat eksikmişim.

Falih Rıfkı ATAY, subay olarak Cemal Paşa’nın emrinde görevlendirilmiştir. Cemal Paşa İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarındandır. Falih Rıfkı ATAY ile birlikte diğer askerlerin cephe cephe yaşadıklarını bizzat Falih Rıfkı’nın ağzından okuyoruz. Ama nasıl okuyoruz? İçimiz parçalanarak. Büyük büyük insanların nasıl yanlış kararlar aldıklarının ve ilim üretmeyen bir imparatorluğun bir milletin evlatlarına nasıl bedeller ödettiğini okuyoruz. Ne acı!!

‘’Sizler, ey Sarıkamış’ın buz dağı üstünde donmuş olan kardeşleri, siz hep, pomadlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayatın kurbanı değil misiniz?’’

Okurken Mustafa Kemal’in var olmuş olmasına bir kez daha şükredecek, bu vatanın yitip giden Ahmet'lerine Mehmet'lerine bir kez daha minnet duyacaksınız. 







ZORBA- NIKOS KAZANCAKIS



Dünya Klasikleri arasında yerini alan, 1946 yılında Yunan yazar Nikos KAZANCAKİS'in yazdığı ZORBA, tam bir başyapıttır. Özgün adı ''Vios kai politeia tou Alexi Zorba'' dır. 

KAZANCAKİS'in yazmaktan en çok zevk aldığı karakter olmalı Alexi Zorba, şöyle ki ; KAZANCAKİS'in mezar taşında Zorba'nın ağzından dökülen şu sözler yer alır: ''Hiçbir şey ummuyorum; Hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm!'' 

Bir işçi olan Alexi Zorba'nın hayatı bir gün yazarımız ile kesişir. Zorba yazarımızı o kadar derinden etkiler ki, ruhunda iz bırakan üç dört kişiden biri olarak sayar onu ve ekler ''Zorba, hayatı sevmeyi ve ölümden korkmamayı öğretmiştir bana!''. Zorba, tam bir ruh kılavuzudur.

İlk kez seneler önce okumuştum bu kitabı ve hala en sevdiğim kitaplar arasındadır. Ben de sıkça başvururum Zorba'nın kılavuzluğuna. Özgürlüğün simgesidir bana göre. Okudukça ruhunuzu yeniden hissedersiniz.

Okumayanlar için önereceğim ilk sıradaki kitaptır.




Benden- DÜZENSİZLİĞİN İÇİNDE





Evren genel bir düzensizlik içerisinde, başı-sonu var mı belli değil ? Ayrıca sürekli genişliyor. Evrende düzen diye bir şey yok; yıldızlar, gezegenler dağınık, düzensiz...Bunu genelden özele de indirgersek; evinle iki gün ilgilenme mesela her yer dağılmaya başlar, ofisinle bir hafta ilgilenme her şey birikir... Doğamız bu, DÜZENSİZLİK ! 

Somut olarak her şeyin yönü müdahale etmezsen düzensizliğe doğru akıyor. Peki soyut olarak? O da öyle, müdahale etmezsen o da karaları bağlıyor. Hayatımız da ki üç şey normal akışında seyrederken bir şey oyunbozanlık yapsın örneğin. Eyvah! Kaygılarımız hemen başlıyor.

Tam otuz dört yaşımdayım. Seneler önce bu yaşlarımdayken sorunsuz bir hayatım olacağı hayalini kurardım hep. Tabi ki bu mümkün olmadı, olmayacak. Sorunsuzluk diye bir şey yok çünkü hiçbir şey mükemmel değil ve hayatımız asla sadece bize bağlı değil. Sadece seçimlerimiz bize ait. Kim olmak isteyişimiz? Mutluluğu mu mutsuzluğu mu seçtiğimiz? Yada iyi olmayı mı kötü olmayı mı seçtiğimiz? Tüm mesele bu fikrimce. Düşünceden ibaretiz. Düşüncemiz biz. Düşünerek tasarlıyoruz tüm hayatımızı. 

Şimdilerde çocuğuma mükemmel bir hayat bırakmak için çabalamıyorum. Sadece iyi bir planlayıcı, disiplinli, iyi bir insan olması için uğraşıyorum. Bu kaosun içinde ayakta kalabilmek için sadece iyi bir hayat bırakmaya çalışmak yetmez keza. İyi bir kriz yöneticisi de olunmalıdır gibi geliyor bana.

Güzel düşüncelerle,

Sevgiyle.

ZAMANIN KISA TARİHİ- STEFAN HAWKING











Ünlü fizikçi Stephan HAWKING’in ilk olarak 1988 yılında kaleme aldığı Zamanın Kısa Tarihi, 1996 yılında yeni ön sözü ve içerikteki eklemeleri ile güncellenmiştir. 2012 yılında olan basımına göre kitap kırk dile çevrilmiş ve dokuz milyonun üzerinde baskı yapmıştır.

Bu tarz kitapları okumak biraz ilgi gerektirebilir ama bence Fen Bilimlerine ilgi duymayan birinin bile okumaktan keyif alacağı, hayret  veren bilgilerle dolu, evrende ne kadar da küçük olduğumuzu bizlere hatırlatan bir kitap.

Einstein’ın Görelilik Kuramının anlamını, zamanın mutlak olmadığını, kara delikleri, solucan deliklerini, evrenin kaderi hakkındaki yorumları hayretle okudum. Kitabı yazarken yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürmekte olan Hawking’in zihninin bedeninden ne kadar da ileride (hatta uzay zamanda ) yaşamış olduğunu bir kez daha gördüm.

Henüz evreni tam anlamıyla açıklayabilen bir kuram bulunmamakta ama Hawking bu kitapta,beynimizin sınırlarını zorluyor. Kim bilebilir ki; bir gün gerçekten insan aklı nihai zafere ulaşabilir mi? Ulaşabilirsek eğer, Hawking'in deyimiyle ''Tanrı'nın zihnini biliyor olacağız''.

Benden-DEVAM ET

Hissediyor musunuz siz de bilmiyorum? Her an değişiyor ve dönüşüyoruz. İyiye veya kötüye. Direksiyon bizde, nereye kıracağımız bize bağlı...