Benden-GEÇİP GİDEN ZAMANLARI BİR YERLERDE BULSAM






Zaman! Nasıl da değerlidir zaman, paradan bile değerlidir. Para tekrar kazanılır ama zaman kaybedilince, geri gelmez. Çok sinsidir bir de, hiç anlaşılmaz nasıl yitip gittiği. Bir bakıvermişsiniz seneler akıp gitmiş…

Zamanın bu kadar değerli olduğunu ne zaman fark ediyoruz peki? Genelde yaşımız ilerledikten sonra.

Kiminle konuşsam zamanı yok, dinlenmeye bile vakit bulamamaktan yakınıyor. Kiminle konuşsam yetişemediğini söylüyor. Yetişemiyorum, yetişemiyorum! Ben de zaman zaman yakınıyorum.

Zamanı doğru değerlendirebilmek için planlı olmak gerekli. Bir de herkesin birbirine saygılı olması gerekli. ‘’Saygılı olmak ne alaka?’’  diyebilirsiniz.

Şöyle bir alakası var anlatayım:

Toplum olarak biz özel hayatın tanımını tam olarak idrak edemiyoruz sanırım. (TDK tanımına göre “Kişinin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı, kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı” dır. ) Herkesin sadece kendine ait özel bir hayatının bulunması gerekir. Özel hayat deyince, hemen birilerinin arkasından iş çevirmek olarak algılanıyor. Benim bahsettiğim özel hayat,  bir kişinin sadece kendine ayırdığı vakittir. Okumak, araştırmak, ilgilendiği bir hobiyi yapmak, bazen sadece kafa dinlemek ya da bazen sadece kendi arkadaşlarınla bir şeyler yapmak gibi. Hayatı paylaşmak demek tüm zamanınızı birilerine harcamak değildir, eşinize çocuğunuza bile. Bu denli adanmışlık kimsenin işine yaramaz. Ruhunu besleyemeyen insanın, çoluğu çocuğu için de verimli olabileceğini düşünmüyorum, birlikte yaşamak birbirimize değer kattığımız zaman güzel. Tüm zamanımızı sevdiklerimize ayırmadığımız zaman onlar bundan kötü etkilenmeyecek bilakis, onların da kendilerine zaman ayırmalarını sağlamış olacağız.

Bunlar sadece benim düşüncelerim, çevreden duyduklarım, gözlemlerim.

Sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

BÜYÜK BLOG TAKİP ETKİNLİĞİ

Herkese merhaba,

Dün https://www.dertlidostum.com/  (namı diğer dert anası) sayesinde katıldığım bir takip etkinliğinden bahsetmek isterim. Böyle bir etkinliğe beni de davet ettikleri için çok teşekkür ederim.

Blogların takip trafiğini artırmak ve blogların keşfedilebilir ve ulaşılabilir kılınması açısından önemli bir etkinlik. 

Dileyen bloglar kolayca katılabilir, son katılım tarihi diye bir şey yok. Sadece aşağıda yer alan bazı şartları yerine getirmek gerekli.


1- Aşağıda yer alan linklerden blogları tek tek ziyaret edip takibe almalısın. Takip bölümü yok ise e-mail ile abone olmalısın.

2- Takibe aldığımız blogda 'Büyük Blog Takip Etkinliği' yazısının altına etkinliğe katıldığına dair yorumunla birlikte linkini de ilave edip paylaşmalısın.

3- Son olarak da benim şuan yaptığım gibi 'Büyük Blog Takip Etkinliği' adı altında bir yazı hazırlayıp kendi linkini de ekleyerek paylaşmalısın.

İşte hepsi bu kadar :) 

Sevgiler.

Linkler: 

https://www.lerzankaradan.com/ 

http://kelebeketkisi39.blogspot.com/ 

http://neselisusevim.blogspot.com/ 

https://esratakim.blogspot.com/ 

http://yelizinkesifleri.com/ 

https://www.masalzehra.com/ 

https://beautypery.blogspot.com/ 

https://www.makyajliyorum.com/ 

https://kadincada.blogspot.com/

https://melciblog.blogspot.com/2018/11/blogger-tansma-etkinligi.html

https://www.sosyalmedyakafe.com/

https://tanerkoc.blogspot.com/

http://renkliblogsayfam.site/

https://aylakeditor.blogspot.com

https://camdandusler.blogspot.com/

http://alevkaraca.blogspot.com.tr/

http://www.sosyalanneyim.com/ 


https://yesimlehertelden.blogspot.com.tr/ 

https://bahceperim.blogspot.com.tr/ 

http://anonimden.blogspot.com/

http://siirgibihayatlar.blogspot.com/

https://sadevederin.blogspot.com/

https://fatofotofan.blogspot.com/

https://aysecetarifdefterim.blogspot.com/


https://www.dertlidostum.com/

https://sokagaacilanblog.blogspot.com

https://milentry-blog.blogspot.com/

https://mavidaktilo24.blogspot.com/

https://blogonerr1.blogspot.com/

https://comertbilge.blogspot.com/

https://melekmotcucizim.blogspot.com

https://renklihayallerfabrikasi.blogspot.com/

https://sevdayazarim.blogspot.com/

https://tubisle.blogspot.com/

http://melankolikhavalar.blogspot.com/

https://www.deryasoyguel.com/

https://www.deryaninsporgunlugu.com/

https://www.deriasworld.com/


http://www.dlkgzr.com/

https://ninovakitaplik.blogspot.com/


UYGARLIĞIN KÖKENİ SUMERLİLER-1 - MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ



Kitabın tanıtımına başlamadan önce biraz Muazzez İlmiye ÇIĞ'dan bahsetmek istiyorum. 1914 doğumlu koca bir çınar o... Bursa Kız Öğretmen Okulu'nu 1931 yılında bitirdikten sonra 4,5 yıl ilkokul öğretmenliği yapmış. Atatürk'ün emriyle kurulan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Hititoloji Bölümü'ne 1936 yılında kaydolmuş. 

Çalışmaları ile İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni bir Eski Ön- Asya araştırma merkezi haline getirmiş ve Sumer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74 bin çivi yazılı belge üzerinde 33 yıl çalışmış. 

Tam bir Cumhuriyet kadınıdır, ve bilgisini hala bizlere aktarmaya devam etmektedir.

Uygarlığın Kökeni Sumerliler iki cilt olarak yazılmıştır. Benim tanıtacağım ilki, henüz ikincisini okuyamadım. 

Bu kitapta ağırlıklı olarak Sumer edebiyatını tanıtıyor Muazzez İlmiye ÇIĞ. Destanları, efsaneleri, ağıtları, atasözleri, şiirleri (tarihte ilk kadın şairin), deyimleri... 

Bugün hayatımıza yerleşmiş birçok şeyin ta o zamanlardan gelmiş olabileceğini düşündürüyor. Hıdrellez şenlikleri (İnanna ve yer altından çıkan Dumuzi'nin kavuşması ile baharın başlaması) , bugün kadınların tırnaklarına sürdükleri ojenin ta o zamanlar da başladığının düşünülmesi (bitkilerle) gibi gibi daha bir çok bilgi ile dolu. 

Okumak biraz ilgi gerektirebilir ama yine de okunmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ve son olarak yazımı Atatürk'ün kitapta da yer alan bir sözü ile bitirmek istiyorum; 

''Çağdaş uygarlığı anlayabilmek, dünya yüzünde eski uygarlıkları, bütün insanlığın ilk uygarlıklarını doğru tanıyabilmekle mümkündür.''

Keyifli okumalar.



GÖRMEK VE FARK ETMEK- ALAIN DE BOTTON




Görmek ve Fark Etmek kitabı, çevremizde göremediğimiz ve fark edemediğimiz bir çok şeyin olduğunu hatırlatıyor. Hayatın yalın halinden ne kadar da güzel anlamlar çıkarıyor.

Kitap dokuz başlıktan oluşuyor:

Sıkıcı Kentlerin Büyüleyiciliği
Yalnız Erkekler
Hayvanat Bahçesi
Yazmak
Mizah
Çalışma ve Mutluluk
Özgünlük
Havaalanı
Hüznün Güzelliği

Yazarımız, çevremizde görüp hissettiğimiz şeyleri çok güzel bir dille bizlere sunmuş, anlatım dili yalın ve akıcı. Okurken kendimize doğru yolculuğa çıkıyoruz. Ama bu yolculuk çok derinlere değil. Aslında çoğu zaman günlük hayatta yaşadığımız şeylerle ilintili. Çok güzel saptamaları var:

‘’Ne yazık ki bunu sık sık unutuyoruz. Bir çocuk için bir dilim ekmeğe yağ sürmenin, yatakları toplamanın olağanüstü güzellikler barındırabileceğini hep unutuyoruz.’’ Ne güzel bir cümle, basit olan bu eylemler ne güzel duygular barındırıyor hâlbuki.

‘’Yüksek statüye sahip olma arzusunun en güçlü olduğu yerler, sıradan olmanın saygın ve rahat bir yaşam sürmek için gerekli olan asgari koşullardan yoksun olmak anlamına geldiği ülkelerdir.’’ Bizim ülkemiz için de geçerli bir durum L

Uzatmamak için ben sadece iki örnek verdim, gerisini size bırakıyorum.

Kitap Sel Yayıncılık tarafından basılmış. Benim elimdeki 2007 de basılmış. 104 sayfalık ince bir kitap, akıcılığı ile birlikte çok hızlı okuyabilirsiniz.

Keyifli okumalar.

Ara ara böyle kendimize doğru yolculuk yapmak iyi geliyor değil mi?

BATIŞ YILLARI- FALİH RIFKI ATAY




Batış Yılları kitabında Falih Rıfkı ATAY, bizi kendi çocukluk ve gençlik yıllarına götürüyor. Osmanlı  Devleti'nin son çocukları, ağır bedeller ödeyen nesli...

Kitabı zevkle okudum, zevki kitabın dili sebebiyle, anlattıkları çok can acıtıcı. Kahrediyor insanı. Tanzimat döneminden itibaren kurtulup kurtulup bir türlü kanser gibi kökten kurtulamadığımız bulanık zihinlerin bizler için nelere mal olduğunu, ortaçağın nasıl geri teptiğini okuyoruz.

Falih Rıfkı ATAY, kitabı 1960 lı yıllarda yazmış ve kitaba ''Pazar Konuşmaları'' nı (gazete yazıları) eklediği bir bölüm de koymuş. Günümüz ve geçip giden onca kayıp yıl arasında birçok benzerlik göreceksiniz.

''Atatürk sonrası Atatürk yolundan sapmadan yürümekte devam etseydi, 1938 şartlarının yirmi beş yıl ilerlemişi ve gelişmişi ile Batı toplulukları arasına katılmış olurduk. Halbuki yirmi beş yıldan beri, tekrar Doğu toplulukları arasına geri dönüyoruz. Yeniden medreseler, tekkeler, dergahlar, dervişler, şeyhler topluluğu olduk.'' Çok üzücü ki; 1960 yılında yazılan bu sözler yıl 2018 olmasına rağmen geçmişle benzerliğini nasıl da koruyor. 

Kitabın son sözünde ''Batış Yılları'nı Atatürk Gençliği için yazdım'' diyor. Mutlaka edinip okumak ve okutmak gerekli. Zeytindağı ve Batış Yılları kitaplarını ard arda okumak dönemin daha anlaşılır olabilmesi yönünden benim için çok iyi oldu, sizin de böyle okumanızı tavsiye edebilirim.

Pozitif Yayıncılığın baskısından da söz etmek istiyorum biraz. Bu kadar önemli kitapların basımında harf kayıplarının olması çok üzücü. Zeytindağı kitabında da aynı problem söz konusu.

Son olarak Falih Rıfkı'nın Batış Yılları ve Zeytindağı kitaplarının sonsöz kısmında yer alan sözleri  ile bitirmek istiyorum:

''Bir milletin aklını başına toplaması için Tanrı onu daha nasıl imtihandan geçirebilir?'' (Batış Yılları)

'' İşte size kitabın özü: İlim ve vatan adamı olunuz. Hiçbiri yalnız başına ne sizi ne de milletini kurtarır'' (Zeytindağı)

İnançla,

Keyifli okumalar.



Çocuk Kitapları- SESİNİ ARAYAN PAPAĞAN OSCAR- COURTNEY DICMAS



Bugün sizlere 4 yaşindaki kızımın kitapliğından seçtiğim bir kitabı tanitmak istiyorum. Kitaplığı diyorum çünkü evimizdeki kitaplığın en alt rafını boşalttık ve uzun zamandan beri o raf kızıma ait. Bu fikir kızımında çok hoşuna gitti. Kitaplarını daha çok sahiplenmesini sağladı.

Gelelim neden çocuk kitabı da tanıttığıma; okuma alışkanlığının küçük yaşta kazandırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden ara ara çocuk kitabı paylaşımı da yapacağım.

Bu akşam bu fotoğrafı çekmeden önce kızımla yaprak baskısı yaptık. Sonbahar için çok güzel bir etkinlik. Haftasonu teyzesi ile topladığı kurumuş yaprakları sulu boya ile renk renk boyadık. Sonra bir resim kağıdına baskı yaptık. Çok hoşuna gitti hatta okuluna götürmek üzere çantasına koyduk.

Kızımın en çok sevdiği kitaplardan biri olan Oscar'ı geçen yıl almıştım. Artık neredeyse ezberinde. 2,5 yaş ve üzerine uygun,ince ve rengarenk. Kitapta yer alan resimler de yazara ait.

Kahramanımız Oscar, şehirde(Paris) yaşayan bir papağandır. Yaşadığı evde sürekli aynı sesleri çıkarmaktan sıkılır ve ertesi gün açık olan pencereden, diğer sesleri keşfetmek için kaçar. Hikayenin devamında, Oscar'ın dışarıda duyduğu yeni sesleri ve kendi sesini keşfetmesini okuyoruz.

Kitapta, çocukların da taklit etmeye bayıldıkları bir çok sese yer verilmiş. Resimler harika. Bayılıyorum çocuk kitaplarına.

Marsık Kitap'ın bir yayını olan Sesini Arayan Papağan Oscar'ı tüm anne babalara çocuklarına almalarını tavsiye edebilirim.

Miniklere keyifli dakikalar.😊

Benden- KARAMSAR DEĞİLİM




Biyografi ve röportaj okumayı çok severim. Geçenlerde rahmetli Halil İNALCIK hoca ile yapılan bir röportaja rastladım. Röportaj yapıldığında tam 100 yaşındaymış, zaten kısa süre sonra da vefat etti(25.07.2016).

Bir keşiş gibi çalıştığını söylemiş Hoca, tembellik ederek geçirdiği tek bir gün olmamış. Akademik kariyeri, ürettikleri zaten ortada. 72 kitabı var ve çoğunu 80 yaşından sonra yazmış. Bunun yanında hayatı yaşamayı da ihmal etmemiş, dünyayı gezmiş, aşk da hayatından hiç eksik olmamış.

’Manalı bir hayat için kendinize uzak, büyük bir gaye koyun. Sonra da onu gerçekleştirmek için çok çalışın’’ demiş.

Manalı bir hayat! Aslında tüm mesele bu. Böyle yaşayabilmek için en gerekli olan şey nedir? Disiplin (tek gerekli olan değil ama en gerekli olan), fikrimce. Böyle güzel insanların hayatlarına bakınca, aslında uyguladıkları en önemli şeyin zekâya güvenmeden disiplinli şekilde çalışmak olduğunu görüyorum. Tembellik onların hayatlarında yok… Böyle insanların sayısı neden oldukça az? Herkesin bir Halil İNALCIK olması zaten beklenemez ama neden disiplinli çalışan, üreten toplum değiliz? Neden daha çok ilim üretenlerimiz yok? Kaldı ki, biz toplum olarak tembelliğin, cahilliğin cezasını zaten çekmemiş miydik? Mustafa Kemal gibi bir mucize, bizi uçurumun kıyısından almamış mıydı?

Bir Falih Rıfkı kitabında okuduğuma göre bizim Meşrutiyetle ilk adımını attığımız dönüşüm çabaları Japonlarda, bizden tam 29 yıl sonra başlamış. Biz Araplaşmaktan kurtulmaya çalışıyorduk onlar  Çinlileşmekten. Yıl 2018, Japon ekonomisi son yıllarda küçülme yaşamış olmasına rağmen halen dünyanın üçüncü büyük ekonomisi. Bizden sonra başladıkları bir yol da bizden epeyce ilerideler.

Neden?

Maalesef, Mustafa Kemal ATATÜRK öldükten sonra devrimleri, olgunlaşma sürecini tamamlayamamış gibi geliyor bana. Başaramadık bunu. Tembelliği (ilim üretememe tembelliğinden bahsediyorum) din diyerek, gelenek diyerek beynimizin içine hükmedenler var, yani tembelliğimiz cahilliğimizden. Tam tersi de doğru bir önerme olabilir.

Kurtuluş var mı? Karamsar değilim. Karamsarlık korkaklıktan diyor Halil Hoca.

Rahmetle,

Tabii ki bunların hepsi benim naçizane fikirlerim.

Kaynaklar:  Güliz ARSLAN röportaj (100 Yaşındaki bilge Halil İNALCIK /Hürriyet-12.09.2015)
                    Falih Rıfkı ATAY ( Batış Yılları)
                    Vikipedi ( Japonya Ekonomisi)

KIRMIZI PAZARTESİ- GABRIEL GARCIA MARQUEZ








Nobel Edebiyat Ödüllü Kırmızı Pazartesi, Marquez’in çocukluğunu geçirdiği kasabada yaşanan bir olayı anlatmaktadır.

Yazarın anlatımı çok akıcı ve etkileyici, kitabı elinizden bırakmak istemeyebilirsiniz. Yaşadığı toplumu öyle güzel anlatmış ki, tanımadığımız bir kültürü hayatımıza katıyor. Zaten Nobel Edebiyat ödüllü bir yazar.  Gerçek bir olayı anlattığı için daha fazla etkili oluyor tabii.

Romanın kırılma noktası bir evlilik; çok kısa sürecek olan bir evlilik bu. Cinayet evlilikten sonra gerçekleşiyor. Toplumun tepkileri ortak, herkes malum sonu biliyor gibi. Hatta bazı yerlerde içinizden ‘’yok artık’’ demek gelebilir.

İspanyolcanın kendine has ahengini romanı okurken yüksek oranda hisseceksiniz. Küçüklüğümden beri (izlediğim filmlerden) İspanyolca konuşanların biraz fazla konuştuklarını ve tepkilerinin biraz abartılı (coşkulu) olduğunu düşünürüm hep. Bu kitapta da bunu hissettim.

Kısa bir roman, benim elimdeki basım 30. basım, 2011 yılında basılmış, 107 sayfa.  Yeni basımlarının kapağı farklı. 

Kısa roman yazmanın çok zor olduğunu düşünüyorum, anlatımda eksiklik yaratmadan olay örgüsünü 100 sayfaya sığdırmak çok zor bir iş. Çok sevdiğim yazar Marquez’in bir sonra paylaşacağım romanı ‘’Kolera Günlerinde Aşk’’ olacak.

Keyifli okumalar.

ZEYTİNDAĞI- FALİH RIFKI ATAY





Zeytindağı kitabını okurken anladım ki; Osmanlı’nın son zamanlarını (yani bence şimdiye dek Türk Milletinin geçirdiği en zor zamanları) yeterince kavrayamamışım. Ders kitaplarının ruhsuzluğu arasında kalmış o zamanlar. Bu millet ne bedeller ödemiş ve nasıl topraklar üzerinde yaşıyoruz, yeterince farkında mıyız? Ben farkında olduğumu düşünüyordum fakat eksikmişim.

Falih Rıfkı ATAY, subay olarak Cemal Paşa’nın emrinde görevlendirilmiştir. Cemal Paşa İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarındandır. Falih Rıfkı ATAY ile birlikte diğer askerlerin cephe cephe yaşadıklarını bizzat Falih Rıfkı’nın ağzından okuyoruz. Ama nasıl okuyoruz? İçimiz parçalanarak. Büyük büyük insanların nasıl yanlış kararlar aldıklarının ve ilim üretmeyen bir imparatorluğun bir milletin evlatlarına nasıl bedeller ödettiğini okuyoruz. Ne acı!!

‘’Sizler, ey Sarıkamış’ın buz dağı üstünde donmuş olan kardeşleri, siz hep, pomadlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayatın kurbanı değil misiniz?’’

Okurken Mustafa Kemal’in var olmuş olmasına bir kez daha şükredecek, bu vatanın yitip giden Ahmet'lerine Mehmet'lerine bir kez daha minnet duyacaksınız. 







ZORBA- NIKOS KAZANCAKIS



Dünya Klasikleri arasında yerini alan, 1946 yılında Yunan yazar Nikos KAZANCAKİS'in yazdığı ZORBA, tam bir başyapıttır. Özgün adı ''Vios kai politeia tou Alexi Zorba'' dır. 

KAZANCAKİS'in yazmaktan en çok zevk aldığı karakter olmalı Alexi Zorba, şöyle ki ; KAZANCAKİS'in mezar taşında Zorba'nın ağzından dökülen şu sözler yer alır: ''Hiçbir şey ummuyorum; Hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm!'' 

Bir işçi olan Alexi Zorba'nın hayatı bir gün yazarımız ile kesişir. Zorba yazarımızı o kadar derinden etkiler ki, ruhunda iz bırakan üç dört kişiden biri olarak sayar onu ve ekler ''Zorba, hayatı sevmeyi ve ölümden korkmamayı öğretmiştir bana!''. Zorba, tam bir ruh kılavuzudur.

İlk kez seneler önce okumuştum bu kitabı ve hala en sevdiğim kitaplar arasındadır. Ben de sıkça başvururum Zorba'nın kılavuzluğuna. Özgürlüğün simgesidir bana göre. Okudukça ruhunuzu yeniden hissedersiniz.

Okumayanlar için önereceğim ilk sıradaki kitaptır.




Benden- DÜZENSİZLİĞİN İÇİNDE





Evren genel bir düzensizlik içerisinde, başı-sonu var mı belli değil ? Ayrıca sürekli genişliyor. Evrende düzen diye bir şey yok; yıldızlar, gezegenler dağınık, düzensiz...Bunu genelden özele de indirgersek; evinle iki gün ilgilenme mesela her yer dağılmaya başlar, ofisinle bir hafta ilgilenme her şey birikir... Doğamız bu, DÜZENSİZLİK ! 

Somut olarak her şeyin yönü müdahale etmezsen düzensizliğe doğru akıyor. Peki soyut olarak? O da öyle, müdahale etmezsen o da karaları bağlıyor. Hayatımız da ki üç şey normal akışında seyrederken bir şey oyunbozanlık yapsın örneğin. Eyvah! Kaygılarımız hemen başlıyor.

Tam otuz dört yaşımdayım. Seneler önce bu yaşlarımdayken sorunsuz bir hayatım olacağı hayalini kurardım hep. Tabi ki bu mümkün olmadı, olmayacak. Sorunsuzluk diye bir şey yok çünkü hiçbir şey mükemmel değil ve hayatımız asla sadece bize bağlı değil. Sadece seçimlerimiz bize ait. Kim olmak isteyişimiz? Mutluluğu mu mutsuzluğu mu seçtiğimiz? Yada iyi olmayı mı kötü olmayı mı seçtiğimiz? Tüm mesele bu fikrimce. Düşünceden ibaretiz. Düşüncemiz biz. Düşünerek tasarlıyoruz tüm hayatımızı. 

Şimdilerde çocuğuma mükemmel bir hayat bırakmak için çabalamıyorum. Sadece iyi bir planlayıcı, disiplinli, iyi bir insan olması için uğraşıyorum. Bu kaosun içinde ayakta kalabilmek için sadece iyi bir hayat bırakmaya çalışmak yetmez keza. İyi bir kriz yöneticisi de olunmalıdır gibi geliyor bana.

Güzel düşüncelerle,

Sevgiyle.

ZAMANIN KISA TARİHİ- STEFAN HAWKING











Ünlü fizikçi Stephan HAWKING’in ilk olarak 1988 yılında kaleme aldığı Zamanın Kısa Tarihi, 1996 yılında yeni ön sözü ve içerikteki eklemeleri ile güncellenmiştir. 2012 yılında olan basımına göre kitap kırk dile çevrilmiş ve dokuz milyonun üzerinde baskı yapmıştır.

Bu tarz kitapları okumak biraz ilgi gerektirebilir ama bence Fen Bilimlerine ilgi duymayan birinin bile okumaktan keyif alacağı, hayret  veren bilgilerle dolu, evrende ne kadar da küçük olduğumuzu bizlere hatırlatan bir kitap.

Einstein’ın Görelilik Kuramının anlamını, zamanın mutlak olmadığını, kara delikleri, solucan deliklerini, evrenin kaderi hakkındaki yorumları hayretle okudum. Kitabı yazarken yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürmekte olan Hawking’in zihninin bedeninden ne kadar da ileride (hatta uzay zamanda ) yaşamış olduğunu bir kez daha gördüm.

Henüz evreni tam anlamıyla açıklayabilen bir kuram bulunmamakta ama Hawking bu kitapta,beynimizin sınırlarını zorluyor. Kim bilebilir ki; bir gün gerçekten insan aklı nihai zafere ulaşabilir mi? Ulaşabilirsek eğer, Hawking'in deyimiyle ''Tanrı'nın zihnini biliyor olacağız''.

Benden-DEVAM ET

Hissediyor musunuz siz de bilmiyorum? Her an değişiyor ve dönüşüyoruz. İyiye veya kötüye. Direksiyon bizde, nereye kıracağımız bize bağlı...